Daha önce bahsetmişimdir. Osho'nun Anarşi tanımını çok severim. Anarşi deyince aklınıza darbe dönemlerinden dağarcığımıza kazınmış "devlet düşmanı anarşik, tereröö" gelmesin hemen. Kelime anlamıyla başkaldırı, isyan, farklılaşma çabasından bahsediyor Osho.
Aslında Anarşi'nin ne olmadığını anlatıyor.
Herhangi birine ya da bir fikre karşı olma ya da farklı görünme ugruna yapılan hiçbir eylem ne yazık ki devrimci, farklı, isyankar ruhunuzu ortaya koymuyor.
Sırf anne-babanız karşı çıkıyor diye burnunuzun ortasına bir halka geçirmeniz farklılığınızı ya da meydan okumanızı değil, anne-babanızın güdümünde olduğunuzu gösteriyor- düşünün doğru diyor valla adam. Onaylanmamak adına yaptığımız şeylerin onaylanmak adına yaptıklarımızdan zerre farkı yok.
Gerçek anarşiyi her türlü güdümleme, şartlanma ve dayatmadan bağımsız kendin olabilmek, kendini bulabilmek olarak tanımlıyor Osho. Tahmin edeceğiniz gibi konu maneviyata dayanıyor. Yine de ana başlıklarla özetlemek gerekirse:
- Hayır bebişim enseyi kazıtıp yukarıdan yarım topuzdan bahsetmiyor adam.
- Hindistan'da 4 gece 5 günlük tur da değil.
- 300 saatlik yoga eğitimi kursu sonucu "yogi" olman hiç değil.
- TV'de hep belgesel izlemeeeek... yok o da değil
Ezberlediğin algılar, doğrular, hisler, isyan ya da muhalefet biçimleri yerine kendi gerçekliğini bulmandan bahsediyor. (İyi diyon da nerede bulacağız kendimizi, konum gönder diyenler adamın ya da gözünüze kestirdiğiniz diğer düşünürlerin külliyatını okuyunuz...)
Hülasası hepimiz farklı olmak istiyoruz, bu bir ihtiyaç çünkü... İlk reflesksimiz de farklı olduğuna ikna olduğumuz şeyleri kopyalamak. Ve tabi bunların neredeyse tamamı bize sunulmuş "farklı olma" formatlarına dayalı.
Meselaaa, mesalaaa merak ediyorum, moda ve tekstil endüstrisi bu kadar gelişmişken hepimiz nasıl birbirinin üç aşağı beş yukarı aynısı kıyafetlerle dolaşabiliyoruz?
Sürüden ayrılmak isteyenler kümelendiğinde kendi içlerinde bir sürü oluşturuyor.
Muhalif olduğunu iddia edenler çok sağlam sınırları olan yeni bir düzen, sistem ve gelenek oluştuyor. Protest olmanın da çizilmiş kuralları var.
"Auuudoof baaaks, mor inek" vs bakıyorsunuz bir el kitabına uygun olmazsa bu kategoriye girmiyor.
İsyanın, aykırı düşüncenin, sürüden ayrılmanın belirli olmazsa olmazları var.
Kendini ifade etmek ofisteki diğer 20 hatun gibi saçının bir tutamını mora boyatmaktan geçmiyor, Türk erkeğinin kaçınılmaz tıknazlığında eziyet çeken dar-kısa paça pantolonlardan da. Bilmediğin şeyi haliyle ifade edemezsin..
İlla etcem bana ne ki diyorsan önce "kendi"ni bulman gerekiyor. (Bkz. Westworld, Arnold boşuna bu ses kimin sesi diyip durmuyor köylü güzeli hanım kızımıza. "Westworld mu o ne, ben osmanı torunuyum" derseniz Yunus demiş çok önceden demiş "Bir ben vardır benden içeri"... Hayır Barış Manço değil, Yunus. Evet sen sen değilsin.)
Her bireyin kendini bulması o kadar tehlikeli ki "farklılaştırmanın" el kitabı ve hap şeklindeki çözümleri sunuluyor bize. Farklılaştığımızı zannederken aynılaşıyoruz.
Bi yerde biri bizi fena kafalamıyor mu sizce de? (Bkz. Matrix \ Zion\ Architect...)