25 Nisan 2013 Perşembe

Yeni idolüm kötü bir anne

Adı Nesrin...
O benim yeni kahramanım. Murathan Mungan'ın Mutfak'ındaki bir karakter...

Mutfak aslında bir tiyatro oyunu, sahnelenmesini merakla bekliyorum. "Hayatın kardeş yaptığı kızlar"dan oluşan bir grup el biriliğiyle ev yemekleri yapan bir lokanta açıyorlar. Mutfak'ta diğer Murathan Mungan kitaplarında olduğu gibi yine çok sevebileceğiniz bir sürü karakter var. Benim favorimse kimsenin sevmediği, kıyasıya eleştirip, burun kıvırdığı "kötü anne" Nesrin. Ben Nesrin'e  hayranım, o benim yeni idolüm.

Nesrin, evliliğin bir göz yumma sanatı olduğunu düşünüyor,  kendi deyimiyle "düğün fotoğrafı değil". Ve sevilme ihtiyacı kadar insanı köleleştiren bir şey daha olmadığını, özellikle de biz kadınları.

Ve hayatında herşeyi ihmal ettiğini kabul ediyor, çocuklarını, kocasını. Ama yüzüne sürdüğü ıspanak maskesini ve kremlerini asla...

Sevdiği adam hapse girince 6 yıl onu bekleyen "devrimci" ve "idealist" kızına ise demediğini bırakmıyor. Söyledikleri, biz sevilmeme korkusundan özverili olmaya güdülenmiş vefakar Türkiye kadınına şahane kapak oluyor. O arada güya yaptığımız özverinin ceremesinin önemli bir kısmını, bizim için fedarkarlık yapmakla yükümlü olduğuna inandığımız diğer insanlara nasıl da futursuzca yükleyiverdiğimizi iki cümle ile özetliyor.

Murathan Mungan'ın kadınları nerede ve nasıl bu kadar yakından tanıdığını hep merak ederim. Sevgili Murathan Mungan bir sonraki kitabında ne olursun anti kahraman Nesrin'i yaz!

14 Nisan 2013 Pazar

Aldatılmaya BAYILIYORUZ

İkna edilmekten sıkıldım. Lafa bakmayıp ayineye odaklanmayı öğrenmek lazım.

Konuşma diye birşey olmasa herşey daha kolay olurdu. Mesela pazardan alacağımız elmayı görsek ellesek, koklasak, ısırsak, fiyatına baksak ve öyle alsak. Satıcı ballandıra ballandıra anlatmasa? Kaç ayakkabı, kaç çanta eksik almış olurduk acaba? Ve de kaç kere daha az aldatılmış ve hayal kırıklığına uğramış?

İkna edilmeye neden bu kadar hazırız o da ayrı konu. Nihayetinde hepimiz "duymak istediklerimizi" "duymak istiyoruz" sadece. Bu durumda özü ile sözü bir olmayanı ne kadar suçlayabiliriz ki? İnanmak ve ikna edilmek de bir seçim sonuçta.

Sözler - ki tek sağlaması "iş"ler- ne kadar çok bela açıyor başımıza. 

7 Nisan 2013 Pazar

Kadınlar ekonomiden ne anlar?

Bence ekonomiyi kadınlara bırakmalılar. Niyeyse erkek kazanır, kadın harcar şeklinde asılsız bir geyik var, kadınların savurgan olduğu iddia edilir. Ben bugüne kadar ev bark edinmiş kaç erkek gördüysem hepsi bir kadın sayesinde.

Kadınların bunun için iktisat okumasına da gerek yok. Zira kuru ekmekleri atmayıp köfte yapmayı, ne annelerimiz, ne de onların anneleri ECON 101 dersinde görmemiştir.

Velhasıl yuvayı dişi kuş yapar. Bizim enflasyon sepetimizde  hortum, dinamit, deve eti olmadığından mıdır başka neden mi bilinmez, ekonomik krizde de, enflasyonda da hayatta kalmayı biliriz. Her şeyden önce bir çok erkeğin aksine gelecek kaygısıyla yaşarız. Bizim için çözüm her zaman basittir: paran yoksa alma. Alacaksan da ucuz alternatifini al.

Kaynakları doğru kullanmayı da iyi biliriz. Libidomuzun beygirgücü ya da iphone modeline endeskli olmamasından kaynaklansa gerek; başını sokacak ev, çocuğun okul taksidi arabanın modelini iyileştirmekten ya da son model cep telefonundan önce gelir.

Eğer 18. çantamızı ya da 14. ayakkabımızı alıyorsak, bu savurganlıktan değil, terapist ücretlerinin  ve boşanma avukatlarının çok daha pahalı olmasındandır.