13 Eylül 2011 Salı

Six-pack hakkımız söke söke alırız...

Yaşasın sonunda erkekler de resmi olarak meta oldu!

Evet hanımlar, kıllı göbeğe talim geçen onca yıldan sonra Kıvanç, Türk erkeğinin standartlarını yükseltti (yoksa olması gereken düzeye mi çekti diyelim?)

Sana six-pack çok yakışıyor
Türk kadının yıllardır gönlünden geçirip de dillendiremediği hatlar, Calvin Klein'in sürreal ecnebiliğinden sıyrılıp, Kuzey Güney dizisinde yadsınamaz bir biçimde bir Türk erkeğinde ete kemiğe büründü...

Victoria's Secret mankenlerine bakıp, günde 10 saat ofiste dirsek çürüten sevgilisine, karısına inceden laf sokan, burun kıvıran Türk erkeği acaba şimdi masaya six pack'lerini sürebilecek mi? Özetle erkeklerin Alessandra Ambrosio'su varsa kadınların da artık taş gibi Kıvanç'ı var... Özet'in de özeti: Hodri meydan!

Spor salonlarını, estetisyenleri, diyetisyenleri doldurma sırası nihayet erkeklere gelmiş görünüyor (Allah'ın sopası yok!)

Merak ediyorum erkeklerin iradesi bu zorlu sınavı-günde 2 öğün salataya talim edip haftanın en az 3 gününü spor salonunda geçirmek- verebilir mi? Bir cheesecake'i, 5 kişi paylaşmanın hikmetine nihayet onlar da vakıf olacak- gerçek kadın-erkek eşitliği bu olsa gerek...

Epilasyon, manikür, pedikür zaten çoğu erkek için bir standart haline gelmişti, dua etsinler de Kıvanç makyaja, botox'a ve en mühimi mezoterapiye başlamasın!

12 Eylül 2011 Pazartesi

İstanbul Moda Haftası ve düşük profilli felsefi kurcalamalar

Geçen haftayı Istanbul Moda Haftası'nda nam-ı diğer IFW'de geçirdim. Onlarca tasarım, tasarımlardan da renkli kombinleriyle katılımcılar, insanların yaydığı pozitif enerji...

İstanbul Moda Haftası
Odakule'nin diğer yanında ise İstiklal caddesi: bohemi,enteli, tikisi, sıradanı, travestisi, esnafı, değnekçisi, sokak çocuğu... İstiklal'e her gelişimde ezberimi zorlayan, bir yandan da büyüleyen ani farkındalık hali bir kere daha beni çarptı.

Sanata karşı herhangi bir yeteneğim olmadığı için bir kere daha hayıflandım. Bu sosyal çorbayı, binlerce farklı evreni, gerçekliği ve algıyı bir resimle, fotoğrafla, şiir ya da müzikle anlatabilmek isterdim. 6 milyar insan, 6 milyar farklı göz, 6 milyar farklı dünya.

Beni bir yandan dumura uğratırken bir yandan da hayranlığa sevk eden, sosyal içerikli Tarik Akan filmlerinden beslenmiş, sosyo-ekonomik bir serzeniş değil. Algı ve benlik bizi birbirimizden, en benzediklerimizden, en sevdiklerimizden, en "anladıklarımızdan" ve en yakınlarımızdan bile apayrı bir dünyada yaşatırken bizi birbirimize ne bağlıyor? Bizim "Eywa"mız nerede? Biz de sentineller gibi tek bir yüz, tek bir ses olabilir miyiz acaba? Yoksa dağınık benliklerimiz özgür irademizin ve insan olabilmemizin garantisi mi?

Sondan bir önceeki söz: Özlem Süer her zamanki gibi muhteşemdi...

Son söz: Neo'ya selam...Tnx for fighting against sentinels