27 Mayıs 2013 Pazartesi

İdealize ettiklerim, aslında yok etmek istediklerimdir bebişim...

Son bir kaç haftada yaşadıklarımdan öğrendim ki idealize ettiğimiz şeyler aslında yok etmeye kararlı olduğumuz şeyler. Aslında hayat bana bunu yıllardır anlatıyormuş. Zira hayat boyu idealize ettiğim kişi, ilişki ya da düşüncelerin hepsiyle bir vakit küstüm, kavga ettim, onları kötü ilan ettim ve sonunda yok ettim. Farketmeden öğrenmiş olmalıyım ki, idealize etme kötülüğünden yıllar önce yine farketmeden vaz geçmişim.

Yok oluşa mahkumiyetin nedeni ise çok basit: İdealize ettiğimiz şey ya da kişiden hata yapmamasını bekleriz herşeyden once. Ne büyük bir kötülük, ne büyük bir haksızlık ve ne kadar büyük kurnazlık. Oysa idealize ettiğimiz şeyi sevmemiz gerekirdi değil mi? Bırakalım insanı kaç bilimsel teori, kaç politik görüş, kaç "haklı dava" hatasız ki?

Diyelim ki insan ya da düşünce ya da inanış hatasız. Biz bunu anlayabilecek bilgiye ve bilgeliğe sahip miyiz? Herşeyi kendi deneyimlerinin, sabit fikirlerinin penceresinden yorumlayan insan, bir dervişçesine adanmış bir inanışa sahip değilse idealini hain ilan etmesi ne kadar surer ki? Hikayeyi bilirsiniz, efendisi dervişe seccadesine şarap sürmesini söyler. Sürebilir misiniz?

Öyle ya da böyle bir noktada derin bir hayalkırıklığı yaşamak kaçınılmaz ne yazık ki. Yani er geç gelir önce mahkum sonra yok etme noktası. Üstelik temiz bir vicdanla, aslında en başında yok etmeye kararlı olduğunuzu bilmeden. Neticede  siz inanmış, güvenmiştiniz. O ise düşündüğünüz gibi çıkmadı değil mi? Tüm hata "o"nun. Tebrikler...

Siz kimi ve neyi idealize ediyorsunuz? Karınız, kocanız, evliliğiniz, sevgiliniz, öğretmeniniz, arkadaşlıklarınız, işiniz, politik liderler, düşünceler, çocuklarınız, ebeveynleriniz, terapistiniz, köşe yazarları...  O zaman bilin ki hepsini bir gün yok etmeye kararlısınız.

Ve kendinize basit bir soru sorun, "o"nu neden yok etmeyi neden bu kadar çok istiyorsunuz?



22 Mayıs 2013 Çarşamba

Komisyon, o son kadehi içmicektin abi!

O kadar tatlı saçmalamışlar ki insan dalga geçmeye kıyamıyor. Velhasıl benim anladığım yeni alkol yasasından sonra hayatımız şöyle olacak:

1) Bundan sonra Migros'a ve Bakkal Hüseyin'e çilingir sofrası kuracağız. (bkz.Alkollü içkiler, sunum izni verilen yerlerde açık olarak tüketilebilecek ve bu yerlerde tesis sınırları dışında tüketilmek üzere alkollü içki satışı yapılamayacak)

2) Tüm içkilerde çirkin kadın yoktur, az votka vardır yazacak. (mohito ve şaraplarda ise çirkin erkek yoktur da yazacak) (bkz.
- Türkiye'de üretilen veya ithal edilen alkollü içkilerin ambalajları üzerine, alkol ürünlerinin zararlarını belirten Türkçe yazılı uyarılar veya mesajlar konulacak.)

3) Tahlillerin büyük kısmını bedavaya getirebileceğiz, üstüne de çevirmede tükürmek serbest (bkz.
Sürücülerin narkotik veya psikotrop maddelerin kullanılıp kullanılmadığı ya da alkolün kandaki miktarını tespit amacıyla teknik cihazlar kullanılacak. Bu tespit, solunum havası veya tükürük gibi biyolojik örnekler üzerinden yapılabilecek.)

4) Ağzına 3 üzümden fazlasını atınca araba kullanmayacağız. (1 promil ne lan?) (bkz. Bir promile kadar alkollü olan sürücünün başkalarının hayatı, vücut bütünlüğü veya malvarlığı bakımından somut bir tehlikeye sebebiyet vermesi halinde, ayrıca TCK'nın ilgili hükümleri uygulanacak.)

5) Artık hayata 0'dan başlamayacağız. (bkz.
Teknik cihaz ile alkol tespitini kabul etmeyenler hakkında, bir promil alkollü olarak araç kullanmış sayılacaklar ve ilgili ceza hükümleri uygulanacak)

6) Arabayı manita koltuğundan doğru kullanacağız.  (bkz.
Sigara ve diğer tütün ürünlerinin, özel araçların sürücü koltuklarında da içilmesi yasak olacak.)

7) Ahahhaa burada harbi koptum.... Emzik sayılır mı ? (bkz.
Tütün içermeyen ancak tütün mamulünü taklit eder tarzda kullanılan bitkisel nargile ve bitkisel sigara, tütün ürünü kabul edilecek.)

21 Mayıs 2013 Salı

Erkekler sevişmek istemeyecekleri kadınla arkadaş olmaz... mış

Kısa bir süre önce çevresel etkilerden dolayı gündemime almak zorunda kaldığım bir konu var: Kadın- erkek yakın arkadaş olur mu? 2-3 ay öncesine kadar buna yanıtım açık ve netti, zira geçmişi 25 yıl öncesine dayanan çok yakın birden fazla erkek arkadaşım var.


He valla 
Kuğularla balıkların kanka olduğu bir dünyada gereksiz bir soru gibi görünse de, bu konuyu literatürde biraz araştırdım, merak edenle de paylaşmak istedim: 20. yüzyıla kadar bütün psikiyatrik ve psikolojik görüşler bunun alehinde.

Hatta "erkeklerin beraber olmak istemeyecekleri kadınlarla arkadaş olmayacaklarını" söyleyen var. Bu görüş tabi ki tüm kadınların penis kompleksi, tüm erkeklerin ise hadım edilme korkusu sahibi olduğunu iddia eden, herkes gibi bazen haklı bazen haksız olan Freudcan'a ait.  Cümlenin barındırdığı bunca olumsuz yüklemden tahmin etmişsinizdir zaten.

21. yüzyılda ise bu görüş değişiyor. Kadının iş ve sosyal hayata katılması ve kocasından başka erkek görmeye başlaması ile sosyal ilişkilerinin evrildiği ve erkeklerden farklı olarak tüm karşı cinsleri ile yatmak gibi bir arzuları olmayışı sayesinde erkeklerle arkadaş ve dost olabildikleri söyleniyor.

Velhasıl sadede gelirsek buradaki kilit sözcük "kadınların erkeklerle dost ve yakın arkadaş"
olabildikleri. Erkeklere gelirsek, onların motivasyonlarını kim bilebilir ki?

Freud görmesin
2-3 aylık skeptik dönemimin ardından benim cevabıma gelirsek:  Bazen gereksiz bir idealizmin pençesinde kıvrandığımı düşünsem de "Evet".  Dünyada sizinle sadece dost olmak isteyecek yakın erkek arkadaşlarınız tabi ki ve iyi ki de var.

Yüzdenin düşük olacağını, bu klana yeni birilerini eklemek isterseniz 2 kere düşünmenizin farz olduğunu, aksi halde canınızın sıkılabileceğini bilin yeter...


14 Mayıs 2013 Salı

Dünlük hayattan bunları öğrendi - Against Moldovya against Malta

- Gerçek zenginlik yan yana duran iki bulaşık makinasına sahip olmaktır. Bulaşık makinası boşaltmadan geçen bir hayat, dolu dolu yaşanmıştır.

-Tüm pilotlar Fatih Terim İngilizcesi konuşur, anlamaya çalışma. Don't see the back, see the front... See everythings .

- Bankanın güvenlik için internet şifreni zorla değiştirtmesi hayatında başlayacak ve saç baş yoldurtacak kaosun habercisidir, hazırlıklı ol. Anlaşılan o ki güvenlik statejisinin kilit noktası senin de şifreni tamemen unutman. Bilmemek mutluluktur, unutmayı unutma!

- Telefon değiştirmek ev taşımaktan, boşanmaktan ya da iş değiştirmekten daha travmatiktir. Direnme, ruhunun çıktığı bu yolculukta ezber boz, sıfırdan başla, hayatına reset at.

- Jöle yaparken kullandığın kapları doğrudan musluğa boşaltmadan önce, eğer musluk borusu sökmeyi bilmiyorsan 2 kere düşün.

- Yumurtasız kek, kurabiye, poğaça; kırıksız saç diye birşey yoktur. İnternetteki tüm tarifleri denesen bile unlu mamülün sonu çöp kutusu, senin döndüğün nokta bakmadan yumurta kırmaya çalışmak olur. Ya yumurta ile barış ya da iyi bir pastane bul.

- Nohutu yumuşasın diye kaloriferin üstüne bırakman ve 3 gün tutman çimlenmesi ile sonuçlanır. "Amaaan yarın pişiririm"ciysen kendini ve rütbeni bil, pizzanı söyle, ekmeğine nutellanını sür otur ye.

- Alkolün dibine vurup kaygan bir barın üstünde dans eden bir arkadaşın varsa yan gruptaki insanların ve ortalarında duran votka şişesinin üstüne düşmesi an meselesidir. Eğlenceyi kaçırmak istemiyorsan boş bulunup sağa sola bakma, odaklan ve sabırla doğru anın gelmesini bekle. Paçasından tutmaya çalışmaksa sonucu değiştirmez, boş yere dikkatini dağıtma, anı yakala.





8 Mayıs 2013 Çarşamba

İzleyici ayarlariyla oynamak Neo'ya yakışmıyor.


Kaşık yok, ama Trinity var. Çünküm kaşığı öpemezsin
Bazi film ve kitaplarin güzel tarafı değişik zamanlarda değişik şeyler anlatmasi. Felsefe ve sembolizm kafamin kolay bastığı şeyler değil. Gül ve bülbülün gerekliliğini hiçbir zaman anlayamadım. Pavyon adı olarak şahane olsa da Mona Lisa'nin neden o kadar özel olduğunu da.Bu sığlıkta yaşayan birinin Matrix'i izlerken "var lan kaşık aha ben gördüm" sonucuna varmasi takdir edersiniz ki kaçınılmaz. Sadede gelirsek, Matrix'i tekrar izledim ve farkettim ki kaşık gerçekten yok.

Tamam kaşık yok, tamam önce seçeceksin sonra anlayacaksin, hadi nedensellik de ok. Ama o aşk mevzusu nedir Çok Sevgili Dünlük?

5 duyuyla algılanan herşeyi bir anda harcayan bir filmde aşkın varlığı sorgulanmiyor, aksine kutsaniyor. Koskoca "the Architect" tarafindan bile! Hadi madem sorgulamiyorsun, bari kutsama! Anladik Hollywood da yolunu böyle buluyor ama izleyici ayarlariyla oynamak Neo'ya yakışmıyor.

Anlamışsındir Sevgili Dünlük, aşkın varlığı ve gerçekliği uzun bir süredir kafamı kurcalayan başka bir konu. 15 bilemedin 18 yasindan sonra ablaklik derecesiyle ters orantili olarak, azalarak bittiğine inancim gül ile bülbülün gereksizliğine olduğuna kadar tamdı.

Velhasıl kaşık yok, onu anladim, o bende... Aşksa olabilir belki, kimbilir? Ben Neo ile Matrix'i yaratan dingilin (aka the f*cking Architect) yalancisiyim.