3 Mart 2013 Pazar

İttirmek ya da ittirmemek, bütün mesele bu mu?

Sevgili dünlük,

İttirmeyi ve ittirerek elde ettiklerimi  hiç sevmem. Keza ittirilmeyi de.

Siz de öyleyseniz sevgili kızlar ve bu blogu okuyan siz sayın erkekler, zaten biliyorsunuzdur ki bu hayatı önemli ölçüde zorlaştıran bir şey.  Zira aşk ve terfi gibi hayatınızı birinci dereceden etkileyen gelişmelerden, "bu gün ne yesek" gibi gayet vasat soruların cevabına kadar uzanan bir yelpazede hayat, minik ego ve ittirme savaşları ile dolu. Bu yarışlardan galip ya da mağlup ayrılmak sizi hiç ilgilendirmese de, gün gelip istediklerinizi dikte etmediğiniz için suçlu duruma düşmeniz ise işten bile değil.

Zira görünen o ki insanoğlunun önemli bir kısmı- her nedense- kendisine  ne yapması gerektiğini söyleyen organizmalarla simbiyan bir hayatı yaşayarak konfor ve güven ortamına kavuşuyor. Kendi iradeleri ile başbaşa bırakıldığında paniğe kapılıp virus yemiş Fortran kodu misali çırpınanların sayısı, ne yazık ki bir elin parmaklarını ziyadesiyle geçiyor.

O yüzden kendinize ve çevrenizdeki büyük çoğunluğa bir iyilik yapın, siz siz olun güdülme ihtiyacındaki kitleyi hayal kırıklığına uğratmayın. İnanın bu sizi olmasa da onları çok mutlu edecek. Zaman içerisinde zorlamaktan ve zorla elde ettiğiniz şeylerden de keyif alır hale geleceğinize de inancım tam. Aksi halde etrafta bu kadar iştahla ego yarıştıran insan olmazdı değil mi?





Hiç yorum yok: